top of page
Yazarın fotoğrafıPinar66

13 Korkuyu Yönetmek

“Aman kızım koşma düşersin!” “Aman oğlum ordan atlama, bi yerin kırılır!” “Aman yavrum o kaydırak çok dik kayma, düşersin!”


Yavrularımız, çocuklarımız. Hepsi ayrı ayrı kıymetli muhakkak. Ama onları koruyalım derken, örselemiş olmayalım? Veya bizler de vaktinde bu sözlerle örselenmiş olmayalım?


Bizzat benim kendi arkadaşlarım var, “yahu çocuğa sürekli aman dur düşersin dedik, şimdi parkta dengede dolaşamıyor, çocuk sürekli tökezliyor” diyen zamanında.


Demeyin. Çocukları ne yapıp yapamayacaklarını görebilecekleri durumlarla baş başa bırakın. Becerilerini geliştirmelerine, korkularıyla baş etmeyi öğrenmelerine müsaade edin. Tabii ki bırakın 15mt’den atlasın demiyorum ama kaldırımdan atladığında da ne olacağını görsün.

Çocuk tam o setten atlamayı hesaplamışken, “aman dur bir yerin kırılır!” demeyin, ona, yapacağına inandığı şeyi yapamayacağını söylemekten başka bir şey değil ki bu. Veya o kaydırağın tepesinden kaymaya hazırlanmış çocuğa “aman dur çok dik düşersin!” demeyin. Çünkü o anda dikkatini kendi planladığı işten alıp, sizin söylediğiniz felaket senaryosuna odaklıyorsunuz. (Bunun motordaki bir yansıması da, hedefe kitlenme sendromu bence) Yapabileceği şeyi yapmaktan alıkoyuyorsunuz. O defter onun için orda kapanabiliyor.


Halbuki sürekli aman dur düşersin, edersin deyince ne oluyor?

1. Çocuğu kendi planladığından farklı bir yere dikkatini yönlendiriyor, planını bozuyorsunuz.

2. Çocuğa yapabileceğini düşündüğü şeyi aslında yapamayacağını empoze ediyorsunuz. Kendine inancını kırıyorsunuz.

3. Çocuğa korku aşılıyorsunuz.


Ama bir gün siz yanında yokken, o çocuk büyümüş ve kendini pistte motor sürme sevdasına kaptırmışken, kafasında işte sürekli o korku olacak. Ve o sorgulama olacak, yapabilecek miyim acaba? sorgulaması.


Şimdiye kadar belki de kadın sürücülerin sayısının ülkemizde bu kadar az olmasının bir sebebi, sürekli bu örselenme ile baş başa kalmaları belki de. “Aman kızım dur, bir yerin acır, aman kızım dur elin yüzün, elbisen kirlenir, aman kızım dur abin, kardeşin sürsün sana göre değil...” Bu örselenme, sosyal kangrenlerden sadece biri.


Sadece kadınlar değil, erkekler üzerinde de bu korumacılığın getirdiği ciddi sonuçlar var.

Çocuğu koruyacağız derken, minikliğinden itibaren sürekli yapamazsın’ı aşıladığımızın n’olur farkında olalım.


Korkularla yüzleşmek, korkularla başa çıkmak, korkuları yenmek, korkuları yönetebilmek, korkuları geride bırakabilmek, korkuları enerjiye, hırsa, isteğe çevirebilmek ve o korkunun farkında olabilmek. Bu sporun belki de en önemli unsurlarından.


Çünkü, spor olarak yaptığımız bu işte, ve pek tabii yol sürüşünde de, fizik kanunlarıyla, mekanikle ve o kanunların mekaniğine kendimizi entegre etmekle uğraşıyoruz. O entegrasyon, önceki yazılarımda da belirttiğim gibi hem fiziksel hem zihinsel bir kondisyon gerektiriyor.(Diğer kondisyon yazıları devam yazılarında gelecek)


Korku çoğunlukla nereden geliyor?

Korku çoğunlukla, bu işin kurallarına aykırı davrandığımızda, onları anlamadığımızda yahut onları tam uygulayamadığımızda geliyor.

İnsan tekerlekle yaratılmış bir varlık değil veya bu kadar süratle hareket etmek üzere de yaratılmamış. Ama bir şekilde bunlara kendini adapte etme yeteneğine sahip. Ve bu yeteneğe ve azme en çok sahip olanlar bence en iyi sürücüler oluyorlar netice itibariyle.

İşte o adaptasyonun gerçekleştiği anı kaçırdığınızda, yani işin mekanik işleyişinde geri kaldığınızda, işte korku şöyle bir dokunuyor omzunuza, “hayırdır kardeş?” Diye.


En basit örneklerden biri viraja girmeden önceki hazırlığımız(konum, sürat, vites, vücut pozisyonu vs. vs.) ve bakışımızı vücudumuzu hangi anda nereye nasıl yönlendirdiğimize ilişkin kuralların geç veya gereği gibi uygulanmama hali.


Çok basit; dönüş noktanızı ve bakış noktanızı uygulamakta geç kalıp, döneceğiniz noktada daha hala ileri doğru bakıyorsanız, işte o zaman artık dönüş noktanızı çoktan kaçırmış, pist dışına doğru (ve inşallah motorun üzerinde düzgün olarak!) ilerliyorsunuzdur.


Hepimiz, öğrenen, evrilen varlıklarız. Bazılarımız bu işi nasıl yapmamız gerektiğini öğrenmeye devam ederken, bir kısmımız duyduğu korku ve endişeden, o an yaşadığı ürkmeden dolayı motordu ekipmandı ne varsa satıp bu işi bırakıyor. Çok doğal. Çok normal. Öyle de olmalı. Çünkü bu süreçte o da onu öğreniyor. Eğer ki, o korku, ben bunu yapmaya devam edemeyeceğim dedirttiyse, sürücü bunu öğrendiyse, bırakması bence en doğrusu. Ama ne olur bırakıp da, aman abi deli işi, çok korkutucu diye kimsenin beynine korku işlemeyinJ. Yani belki de size küçüklüğünüzde yapıldığı gibi.

İşte o dönüş anını kaçırıp, pist dışına doğru gittiğinizde, korkuya teslim olmamayı, soğukkanlı olmayı becerebildiğinizde, o zaman o durumdan hasarsız kurtulma ihtimaliniz olabiliyor veya artabiliyor.

Ama, o an korkuya teslim olduğunuzda, size de işlenmiş o “aman çocuğum düşersin” korkusu taa derinlerinizden yüreğinizin yüzeyine çıktığında, o zaman hasar alma ihtimali artıyor.

Ha bu demek değil ki, korkmayın, sonuna kadar gazlayın! Hayır böyle demiyorum. Asla! Korkun, ama korkuyu yönetmeyi öğrenin.

Korku bir yandan da insanın varlığını sürdürebilmesi için, içinde olması gereken önemli bir mekanik, bir içgüdü. Korkun, ama o korkuyu, “yahu bu işin doğrusu nasıl yapılıyor? şunu bir bilenden öğrensek” düşüncesine evriltin. Bir şeyi yanlış yapıyorum ama nedir? diye sorabileceğiniz insanları bulun.

Ataerkil bir milletin içinde, çocukluğunda sürekli “aslan oğlum, kaplan oğlum!” gazıyla büyüyüp, “yahu şimdi karizmayı çizdirmeyelim, elin adamına sorup maymun olmayalım” endişesine kendinizi teslim etmeyin. Çünkü ne demiş bir bilen, bilmemek değil öğrenmemek ayıp. Hz. Ali ne demiş, “bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum”.


Öğrenin arkadaşlar. Egonuz hayatınıza mal olabilir. Sormaktan imtina ettiğiniz şey bir gün iki tekerde hayatınızı kurtarabilir.


Eşimle bir gün yine pist konuşurken, o viraja o süratle gelip öyle frenlemek, öyle dönmek için çelik gibi sinirler lazım demişti, x bir yerden bahsederken. Evet çelik gibi sinirler ve ne yapacağını biliyor olmanın getirdiği kendine güven ve sukunet lazım olabilir. Veya o anda, kafadaki bilgi bankasını tarayıp ne yapacağını bulmak olabilir gereken.


Ben çocukken veya gençken, gerek anneannem, gerek annem-babam beni hep çekinmeyen bir çocuk olarak yetiştirdiler, o dimdik kaydırağın tepesine çıkarttı hep anneannem, ben korksam bile oradan kaydırdı, korkmamayı, korkumla nasıl başedeceğimi öğretti.

Ben paraşütle atlayacağım dediğimde, annem resmen endişelerine taş basıp, “haydi kızım” diyerek gönderdi ortaokuldayken Türk Hava Kurumu’nun eğitimine. Mevzu hocaya bağlı atlamak değildi yanlış anlaşılmasın, bilmemkaç bin metre yukarıda uçaktan tek başına atlamaktı.

Bir hafta süren yer eğitiminin kısacık ve o anki dersle ilgisiz bir anında hoca, “olmaz ya, havadayken başka bir paraşütle karşılaşırsanız ne yapacaksınız? Bacaklarınızı arkanıza toplayıp en geniş kucağınızı açacaksınız” dedi. Çünkü herkesi belli süre ve mesafe aralıkla atıyorlardı uçaktan, olmaz ya demesi ondandı. Ama bir şekilde oldu :)

Kulağımın kenarına ilişen bu bilgi, uçaktan atladıktan sonra bana doğru yaklaşan dev paraşüt mantarını gördüğümde hayatımızı kurtardı.


Bilgi bankası çalıştı, taradı ve havada bana doğru gelen kocaman beyaz mantara kollarımı açtım. Bacaklarımı dizlerimden kırıp arkaya doğru kıvırdım. Çarpmayla birlikte geri teptim. Çarpışma nedeniyle, içinden benim kütlem kadar hava boşalan diğer paraşüt, benden birkaç metre aşağı indi ve yeniden hava doldu. Eğer bacaklarımı kıvırmasaydım, çırpınsaydım, ayaklarım diğer paraşüte dolanıp hayatımıza son verebilirdi. Ama hocamdan aldığım o küçücük bilgi kırıntısı, iki paraşütçüyü de korudu.


Tehlike anında doğru bilgiye sahip olmak ve onu bulup, çıkarıp kullanmak, hayat kurtarabilir.

Motosiklette de bu böyle. O anda gözünüz geçmeye çalıştığınız diğer sürücüye takıldığında, onu çevresel bakışınıza aktarıp, bakışınızı, uygun vücut pozisyonu ve gaz ayarı ile beraber derhal güzergahınıza çevirmeyi başarırsanız, diğer sürücüye çarpmadan onu geçmeniz mümkün olabilir. Mesela dikkat edin, motosiklet yarışlarında yarışçılar virajda birbirlerini geçerken nereye bakıyor?


O korkuyu nasıl yaşamayacağınızı, ya da eş deyişle, o korku yaratan duruma nasıl düşmeyeceğinizi öğrenin. Yabancıların tabiriyle o korkuyu nasıl “avoid” edeceğinizi. Ola ki o korku anına düştünüz, ondan nasıl çıkabileceğinizi öğrenin.


Korku sadece ilerlemenize yarasın, yolunuza set çekmeye değil.


Ve ilerledikçe, yaşadığınız tatsız tecrübeleri sadece bilgi olarak kaydedip, neden oldu, nasıl oldu, nasıl olmayabilirdi, bundan sonrasında nasıl oldurmam’ı öğrenip, o anı arkanızda bırakın. Onlara takılıp kalmayın, geçmişteki korkuyu, şimdinize taşımayın. İlerleyin. Ama korkmanızın doğal olduğunu ve hatta korkmanız gerektiğini de unutmayın. Çünkü neticeleri çok çok ağır olabilen bir işle meşgulsünüz.


İşte bu ağırlık yüzündendir ki, bu işe hak ettiği ehemmiyeti göstermeli, kendinizi eğitmeli eğittirmelisiniz.

“Ben kendim öğrenirim!” Bu da bir tercih. Ama o tercihi yaparken göze aldığınız riskleri de denklemin karşısına koyun. Kendiniz için bu riskleri almak size kalmış bir şey, ama başkalarının da olduğu bir yerde sürecekseniz, kendinizi eğitmeden oraya gelme lüksünüz olmadığını unutmayın.

Korku, size öğreten bir öğretmen olsun. Ondan korkmayın. Ama onu gelişmek için kullanın.


(Resim : Pamuk anneannem ve ben )

Bu vesileyle, anneler gününü yeni geçtiğimiz şu günlerde, bana korkularımla mücadele etmeyi, onları aşmayı öğreten rahmetli pamuk anneannemi hasret ve sevgiyle anıyor, bana korkmayı zerk etmeyen çelik sinirlere sahip annemi kucaklıyor, bu yazımı, bu iki “demir lady” ’e ve bana her zaman her istediğimi yapabilme inancını aşılayan kıymetli babama ve ağabeyime ithaf ediyorum. İyi ki sizinle büyüdüm canım ailem.


Hepimize sağlıklı sürüşler.

293 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


Yazı: Blog2_Post
bottom of page