top of page
Yazarın fotoğrafıPinar66

12 Piste Hazırlanmak- Part 2: Kondisyon

Kondisyon – Fransızca kökeni “condition”, İngilizce’ye de aynı şekilde geçmiş. Yani “durum” (veya bazı kullanımlarda “koşul”) . Sizin durumunuz, ekipmanınızın durumu, motorunuzun durumu, lastiklerinizin durumu.


Hangi durum daha öncelikli? Sizin durumunuz. Yani sürücünün. Ruhen ve fiziken.

Hayat motorla ve motorsuz, her şekilde hızla ve karmakarışık şekilde akıyor. Pek çok kaygı, pek çok beklenti, pek çok istek, pek çok hayal kırıklığı, pek çok şanssızlık, işler, görevler,sorumluluklar, planlamalar. Bunlar, çoğunlukla motosiklete binerken uzaklaşacağımızı düşündüğümüz şeyler, ya da motosikleti terapi kabul ettiğimiz.


Motosiklet sürmek elbette hepimizi çok mutlu eden bir uğraş.

Fakat pistteki gibi, yahut antrenmandaki gibi performanslı bir sürüş yapacaksanız, kafanızın günlük hayatınızdaki problemlerle dolu olması lüksünüz yok. Çünkü böyle sürüşler bazen, normal koşullarda hayal edemeyeceğiniz en ince fiziksel ve zihinsel farkındalıkları talep eden sürüşler.


Pek çok sürüşümde ve antrenmanda vücudumu ve zihnimi dinliyorum, nerem ne kadar çalıştı, kasıldı mı, ne kadar kasıldı, ne kadar esnedi, omzum ne durumda, daha aşağı iner mi, gövdem ne kadar uzandı, başım ne kadar döndü, ne kadar kalkık ne kadar inik, elimi ne şekilde koydum, kolumu ne kadar uzattım, ne kadar kıvırdım, içeri ne kadar uzandım, ileri ne kadar uzandım, motoru ne kadar yatırdım, acaba lastiğin neresindeyim, popomu ne kadar çıkardım, dizimi ne kadar açtım, hangi noktaya ne zaman baktım, nasıl tutundum, bunları farklı faklı yaptığımda neler değişiyor?

Vücudum benle konuşuyor ve en minimal hareketin, gözümün önümdeki sürücüde değil, gideceğim noktada olmasının ve oraya varmadan artık diğer noktaya bakmaya ne zaman başladığımın, vücudumu bunun için o manevranın neresinde nasıl değiştirdiğim, değiştirirken ne kadar yükselip yükselmediğim, kollarımın buna tepkisi, bu tepkinin gaza etkisi, yönlenmeye etkisi, elimi nasıl tuttuğum… Size bu şekilde anlatabileceğim daha yüzlerce mikro an ve o mikroların değiştirdiği majör sonuçlar.


Mikroların makroları yönettiği bir spor bu bence. Sırf bu nedenle de kendi içinde dev o mikrolar.


Performanslı bir sürüşte veya agresif bir sürüşte, bu mikroları gözden kaçırma lüksünüz yok. (yanlış anlaşılmasın, ben burada benim aşırı performanslı veya çok hızlı sürdüğümü iddia etmiyorum, ama herkesin kendi içinde günlük bir normali vardır. Kastettiğime, bu normallerin, yani kendi normallerimizin biraz dışı, biraz ötesi diye bakabilirsiniz) çünkü o mikrolar sizin o viraja nereden ne süratle gireceğinizi, virajı ne kadar içeriden veya ne kadar dışarıdan alacağınızı, ya da alıp alamayacağınızı, sonraki virajı nasıl dönüp çıkacağınızı belirleyen şeyler. Yani zincirleme reaksiyon diye de tarif edebiliriz. İşte bu yüzden ecnebilerin tabiriyle “alert”, “alerted” olmanız gerek. Yani kendinizdeki her şeyi duyabiliyor ve kontrol edebiliyor olmanız lazım.


Ama şirket bilançolarınıza, kart borçlarınıza, ödenecek maaşlara, kiralara vb. aklınız takıldıysa, eşinizle kavganız aklınızdaysa, bu mikroları ne görebilir, ne duyabilir, ne de verdikleri uyarılara göre hareket edebilirsiniz.

Çünkü her şeyin çok hızlı olup bittiği bir yerdesiniz ve o mikroları duymamak, en iyi ihtimalle kötü süre yapmanıza veya keyifsiz sürmenize sebep olacaktır. Kötü ihtimalleri ise sanırım söylememe gerek yok. Sizin, motosikletinizin ve çevrenizdeki diğer sürücülerin vücut bütünlüğüne mal olabilirsiniz.

Bu yüzdendir ki, performanslı ve pite sağlam döndüğünüz bir sürüş isteği ile piste geldiyseniz, bu düşüncelerin hepsini arkanızda bırakmanız, pistin güzel enerjisini içinize çekmeniz gerek. Eğer bırakamıyorsanız, enerjiyi çekemiyorsanız, motora binmemeniz gerek. Bu, işin psikolojik boyutu. Yani sizin psikolojik kondisyonunuz ve bunun fizikselinize yansıması.


İşin diğer bir boyutu ise tabii ki fiziksel. Hangi kaslarınızı ne kadar kontrol edebildiğiniz. Ne kadar performans gösterebildiğiniz.

Az yukarıda bahsettiğim mikroları fark edebilmeniz bir yandan da kaslarınıza hakimiyetinizle, kaslarınızın antrenmanlı olup olmamasıyla ilgili. Yani sadece kafanızı oraya ne kadar verebildiğiniz değil, kafanızı verebildiğinizde vücudunuzdan geri dönüş alıp alamadığınızla da ilgili mevzu. Bunun olabilmesi mümkün mertebe dinç bir vücuda sahip olmanın yanında, onu iyi besleme iyi bakmakla da alakalı.


Pist sezonları genelde bahar aylarıyla başlayıp biter. Yani çoğunlukla iyi veya sıcak havalarda süreriz. Üzerimizde önceki yazımda bahsettiğim oldukça ağır ve kalın deri ekipmanlarla. İşte bu sebeplerle de su kaybımız çok olur. Sürekli su takviyesi yaparak vücudumuzu desteklesek de vücudumuzdaki sirkülasyon hareketi bile tek başına bizi yoran bir unsur. Ve güneş altında olmak da tabii ki. Dolayısıyla öncelikle vücudumuzu mineral yönünden zengin beslememiz gerek. Kaslara gereken potasyumun, kalsiyumun, protein desteğinin gideceği bir menünüz olması lazım. Ki vücudun başkaca efor sarfetmeden dahi harcamak zorunda kaldığı enerjiyi yerine koyabilelim.


Diğer yandan, yüksek hızlara çıkarken ve inerken vücudumuzun gösterdiği direnç, viraj giriş çıkışlarında alması gereken pozisyonların mikro ve makro etkileri ve tabii ki adrenalin faktörü düşünüldüğünde, harcanan enerji muazzam.

Tüm bunlarla mücadele eden vücuda, beynimizin tüm bunları prosesleme eforu da eklendiğinde, eğer doğru beslenmiyor, doğru uyumuyor, vücudumuza direnç göstermeyi sağlayacak egzersizleri yaptırmıyorsak, tüm bu fırtınadan bitkin çıkma ihtimalimiz çok yüksek. : )

Örneğin sezon arasında sportif anlamda hiçbir şey yapmayan veya motora da az binen sürücüler pistte sürdükleri ilk günlerde müthiş moralsiz ve hayal kırıklığı içinde olabiliyorlar. “Ben eskiden 2 dk. X saniye yapardım, şimdi şu hale bak!” diye serzenişleri çok duyarsınız sezon başlarında. Ancak sezon arasında farklı yerlerde sürme imkanı olmuş, veya antrenmanlı sürücülerin böyle yakınmaları olmayacaktır ya da daha az olacaktır.


Herkesin özenip merak ettiği diz koyarak virajı dönmede örneğin, (diğer tüm koşulları doğru uyguladığımız varsayımında) motosiklete düzgün şekilde tutunarak sürmek, öncelikle dıştaki bacağınızın özellikle diz ve üst kısmının içiyle motosiklete tutunabilmekle, kalça, karın yan ve sırt kaslarınızın da buna yardımcı olabilmesiyle mümkün oluyor temelde. (Ayaklarınızın da doğru şekilde doğru yerde olması lazım tabii.)


Şimdi bu kaslarınız yeterince becerikli veya güçlü değilse, yahut onların farkındalığını geliştirmemişseniz, onları nasıl kullanacağınızı, daha önceden denememişseniz / bilmiyorsanız, bu işi yaparken zorlanırsınız. Hiçbir şey olmasa, çabuk yorulursunuz. Üst bedeniniz, omuzlarınız kollarınız, motoru yüksek hızlarda bazı yönlendirmeler için yeterince kuvvetli değilse, siz o kasların farkındalığını geliştirmediyseniz, yine zorlanırsınız.


Tabii ki piste gelmeden body builder olun öyle gelin demiyorum. Pistte o derece fit insan sayısı zaten bellidir. Ama kaslarınız, hareket eden, kendi farkındalıkları olan, size mikro sinyalleri gönderecek seviyede çalışan kaslar değillerse hiçbir şey olmasa, erken havlu atabilirsiniz veya istediklerinizi yapabilmeniz daha çok zaman alır.


O yüzden, fırsat buldukça vücudumuza hakkettiği gibi davranmak ve kendisinden beklenen performansa yönelik kasları çok da şişirmeden spor yapmak, (bunun için en basitinden yarışçıların spor programlarını takip ederek fikir edinebilir veya profesyonellere danışabilirsiniz) yahut motokros yapmak, pistteki sürüşümüze doğrudan olumlu yansıyacaktır. Nitekim düzenli şekilde yapacağınız motokros antrenmanları hem fiziksel kondisyonunuzu artıracak hem de hakimiyet ve sürüş tekniğinizi müthiş geliştirecektir. Ki bu da başka bir yazının konusu : )


Müteakip yazılarda kondisyon hakkında devam etmek üzere, güvenli sürüşlerle ve sağlıkla kalın.

39 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page